Home Top Ad

Responsive Ads Here

HİCRET

Share:

HİCRET
Cihadın ikiz kardeşi olan hicret, umumi manada cihad gibi kıyamete kadar devam edecektir. Hicret, keyfiyet bakımından da cihada benzer. Dini yaşama ve yaşatma mülahazasıyla bir yerden kalkıp başka bir yere gitmenin yanında, günahları terk edip bir daha onlara geri dönmemeye de hicret denir.
Her peygamberin tebliğinde hicret bir dönüm noktasıdır. Hicret, peygamber ve cemaati için adeta bir rampadır. Herşeyi cami bulunan Son Peygamberin hicreti de hicretle beraber gelen meyvelerin tümüyle devşirildiği kamil manada bir hicrettir. Ondandır ki Müslümanların takvimleri hicretle başlar. Sahabe, hicret sayesinde herşeyleri olan İslam'ı herşeyiyle yaşama fırsatı bulmuşlardı. İslam daha önce de yaşanıyordu, hayatın içindeydi; ama hayata hakim değildi. İşte hicret, onları bu sihirli dünyaya çeken.. çekerken de onların içindeki bütün güzel duyguları da öne çeken sırlı bir kapıydı.
Bu hafta Fasıldan Fasıla'da, Efendimizin "Fetihten sonra hicret yoktur; ancak cihad ve niyyet vardır" hadisinden hareketle, birbirinden ayrılmaz hicret, cihat niyet üçlüsünün izahını okuyacaksınız. Aynı zamanda yazıda, günümüzün muhacirlerine de mesaj var.
Melekut Alemi'nde, şeytanın insana yaklaşma noktalarından birisi ve belki de en tehlikelisi olan sağdan yaklaşması ve boş ideallerle bizi, fikren cendereye almasından bahsediliyor. His Dünyası'nda ise Hace Muhammet Lutfi Hazretleri'nin Hulasatü'l-Hakayık'tan seçilmiş bir şiirini okuyacaksınız. Kur'an'ın Altın İklimi'nde, Kur'an hadimlerine yol azığı mahiyetinde yine Kur'an'dan altın prensipler sunuluyor. Bu prensiplerin hayatımıza hayat olması temennisiyle... S. C.
İslam tarihine baktığımızda, maddi cihad henüz farz kılınmazdan önce, hicretin çok büyük bir önem taşıdığını görürüz. Bir anlamda cihadın alt yapısını oluşturan hicret, özellikle Medine'ye göç başladığı dönemde, inanmanın vazgeçilmez şartı gibidir. Bu itibarladır ki, Allah Rasulü (s.a.s) pek çok kimsenin Müslümanlığa koşması esnasında bey'at şartları arasında hicreti de zikretmiştir. Zaten keyfi olarak hicret etmeyenlerin tevbih edildiği Kur'an ayetleri ile sabittir.
Hicret tamamlanıp, Medine'de İslam Site Devleti temellenince, cihad da farz kılınmıştır. Zira bu dönemden sonra, dahili ve harici düşmanlar, müslümanlar üzerine daha kararlı bir biçimde gelmeye başlamışlardır. Bedir, Uhud, Mu'te, Tebük gibi muharebelerde Müslümanların hasımları düşünülecek olursa, onun nasıl bir düşmanlık çeperi içinde bulunduğu kendiliğinden ortaya çıkacaktır. Nihayet 8 yıl kadar bir süreden sonra Mekke fethedilir ve Nebiler Serveri "Fetihten sonra hicret yoktur. Yalnız cihad ve niyet vardır." buyurarak ayrı bir sayfa açar.
Günümüze gelince; tarihi hadiselerin "ayniyete yakın misliyle cereyan etme" gerçeğinden hareketle, bizler, belki bu üç devreyi iç içe yaşıyoruz. Evet, bir taraftan hicret, bütün hızıyla dünyanın dört bir yanına devam ederken, diğer taraftan da, şartların gerektirdiği şekilde cihad devam etmekte ve nihayet bizim hicret ve cihada karşı metafizik gerilimimizin alt yapısı olan niyet bütün ağırlığıyla hayatımızda kendini hissettirmektedir.
Ne var ki günümüzde bazı kimseler, sadece niyet açısından meseleyi ele alıp, tembel tembel bir kenarda oturmaktadırlar ki, bu yorumu doğru kabul etmemiz mümkün değildir. Zira, insanı amele ve kararlılığa götürmeyen niyete, niyet demek ve onun, insanı sorumluluktan kurtaracağını zannetmek büyük bir aldanmışlıktır. Veya bazıları yukarıda arz ettiğimiz hicret, cihad, niyet tarihi kesitini çok keskin çizgilerle ayırıp, günümüz şartlarını o döneme kıyaslayarak, "şimdi şu dönemdeyiz, öyleyse... vs" demekteler. Halbuki bu tarihi kesitleri böylesi keskin çizgilerle birbirinden ayırmak ve ona göre mükellefiyetlerden sözetmek pek çok açıdan yanlıştır. Bu hususa, yukarıda "üç devreyi iç içe yaşıyoruz" diyerek bir cümle ile işaret etmiştik..
Ayrıca bu tür fikirlerin kuvvetler dengesi gözetilmeden uygulamaya konulması, Müslümanları geriye dönüşü olmayan bir çıkmaza sokar ya da müminin hareket alanını olabildiğine daraltır. Gelecek nesilleri dahi etkileyecek böyle bir uygulama içine girmeye kimsenin hakkı olmasa gerek.
İdeal Muhacirin Vasıfları
Kelime manası olarak, bir yerden bir yere göç etmeye hicret, bu ameliyeyi pratiğe döken kişiye de muhacir denir. Daha geniş ifadesiyle hicret, içteki duygu ve düşüncenin aksiyona dönüşmesidir. Bu manada hicretin, hemen her yüce davada çok önemli bir yeri vardır.
Biz, burada hicret mevzuundan ziyade, ideal manada bir muhacirde mutlaka olması gereken bazı esaslar üzerinde durmak istiyoruz:
Niyetler Halis Olmalı
1) Hicrette iç dizayn ve iç kontrol çok önemlidir. Bu açıdan muhacir olarak bir yere göç edilirken, sadece bu "gitme" meselesi nazar-ı itibara alınıp halisane bir niyetle gidilmelidir. Sahabe Efendilerimiz (r. anhüm)
HİCRET,CİHAT VE NİYET.97 AKADEMİ
Mekke'den Medine'ye hicret ederken, arkada bıraktıkları yurdu-yuvayı bütünüyle terk etmişler ve daha sonra arkada bıraktıkları şeyleri hayallerinden bile geçirmemişlerdir. Oysa ki Mekke, öyle kolay kolay terk edilecek bir şehir değildi. Bir kere, o zamanlar, Medine halkının yarısı çoban, yarısı çiftçi ve sınıf itibariyle de ikinci-üçüncü sınıf insanların yaşadığı bir yerdi. Halbuki Mekke, hem ilim hem de ekonomik seviye olarak o zamanki Arap Yarımadası'nın en medeni şehirlerinden biriydi. Buna rağmen Sahabe-i Kiram, Mekke'yi kafalarından öylesine söküp atmışlardı ki, daha sonraki dönemlerde değişik vesilelerle Mekke'de kalan muhacirler, hastalandıkları zaman, "Burada ölüp kalacağız ve hicretimiz batıl olacak" endişesiyle tirtir titrerlerdi. Bu sebeple, Hizmet-i imaniye ve Kur'aniye adına göç eden insanlar, hep ihlas ve samimiyetle hareket etmelidirler.
Beklentilere Girilmemeli
2) Hiçbir beklentiye girmeden bu şerefli işi gerçekleştirmelidirler. Bu sayededir ki, Cenab-ı Hakk'ın, hicret uğrunda terk edilen şeylere mukabil büyük lütuflarda bulunması beklenir. Evet Allah (c.c.), niyetin hulusuna göre, terk edilen şeylere karşılık olarak, bazen bir, bazen on, bazen yüz, bazen bin kat karşılık verebilir. Bir kere daha hatırlatalım ki, bunun yegane şartı beklenti içinde bulunmamaktır. Buna rağmen Allah, çeşitli lütuf ve ihsanlarda bulundu ise, insan "Rabbimizin meşiet-i Subhaniyesi öyle gerektirmiş ki, hiç layık olmadığımız halde bize bunları bahşetmiş." demeli, şükran duyguları içinde iki büklüm olmalıdır.
Bir Daha Geri Dönmemek Üzere Gidilmeli
3) Muhacir, hicret edeceği yere giderken, "bir daha geri dönmemek" üzere gitmelidir. Çünkü muhacirin mezar taşları, hicret ettiği yeni dünyaların bir nevi tapu kayıtları gibidir. Hatta muhacir, kendi ülkesinin yemyeşil yamaçlarını, bağlarını ve diğer bütün güzelliklerini düşündüğünde, "Aman Allah göstermesin burada ölmek mi!" duygusuyla Sahabe gibi tir tir titremelidir.
Evet, ideal muhacir, niyetini halisane yaptıktan sonra, gideceği yere gitmeli, "Senede bir defa olsun gelip ülkemi göreceğim" gibi mülahazalara kapılmamalı ve bir daha da geriye dönmeyi düşünmemelidir. Hatta o ilk garipler gibi yerlerini terk etmeyi, savaşta cepheyi terk etmekle eş tutmalı ve bir adım bile yerlerinden ayrılmamalıdırlar.

Hiç yorum yok

NetFikir.Net Size İnternetten En Güvenilir ve En Pratik Bilgileri Sunmak İçin Düzenlenmiş Bir Web Platformudur. İstek, Öneri ve Eleştirilerinizi Hiç Çekinmeden İfade Edebilir, Sizde Sitemizde Yazar Olabilirsiniz. Ücretsiz Sizinde Bir Web Siteniz Olsun! Web Sitenizin Olmasını İstiyorsanız veya NetFikir Ailesine Katılarak Sizde Yazar Olmak İstiyorsanız Bu Alanımızdan Görüşlerinizi Yazarak Bize Ulaştırabilirsiniz. Güzel Yorumlarınızı Bekliyoruz!